Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olarak Beyoğlu’nda açılan Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi bizi aynı zamanda Türk resim sanatının geçmişine doğru da bir yolculuğa çıkarıyor. Osman Hamdi Bey’den Şeker Ahmet Paşa’ya, Hoca Ali Rıza’dan İbrahim Çallı’ya pek çok sanatçının 2 bin 700 civarında eserinin bulunduğu Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu, ülkemizin en geniş ve en zengin özel koleksiyonlarından biri olarak biliniyor. Resim Heykel Müzesi’nde ilk sergilerinde bu koleksiyondan seçilen 600’e yakın eser yer aldı. Müzenin kurucu küratörlüğünü yapan mimar, sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu aynı zamanda Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu Işığında Türk Resmini İzlemek adlı bir kitabı da okurla buluşturdu. Kitap Türk resminin Osmanlı’dan bugüne uzanan hikayesini öğrenmek isteyenlere rehberlik ediyor.
İş Bankası’nın yaklaşık 80 yıllık sanat koleksiyonu aynı zamanda ülkemizdeki en eski en kapsamlı koleksiyonlar arasında yer alıyor. Bu koleksiyondan yola çıkılarak iki cilt olarak tasarlanan kitabın ilk cildi koleksiyon etrafında hazırlanmış.
Türk resminin ilk temelleri bilindiği gibi aslında kitap sayfalarındaki ebrular, hatlar ve minyatürlerdir. Yine mekanların duvarlarını süsleyen motifler Türk resminin ilk adımlarını atar. Batılı anlamında resimle kurulan ilk önemli adım Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet zamanında atılır. Fatih, bilindiği gibi Avrupa’dan davet ettiği Bellini’ye portesini yaptırır ve bu gelenek Osmanlı döneminde devam eder. Yenilikçi padişah olarak bilinen 2. Mahmut’un portesini devlet dairelerine astırması ve Osmanlı’nın son döneminde pek çok padişahın Avrupa’dan davet ettikleri ressamları sarayda ağırlamaları, başta Askeriye olmak üzere belli başlı okullarda resim dersleri konulması resme olan ilgiyi artırır. Kitapta 1845’te İstanbul’da ilk serginin Çırağan Sarayı’nda açıldığı, 1846’da ilk resmi müzenin kurulduğu, 1863 yılında ise Sultanahmet’te halka yönelik açılan resim sergilerinin ardından öğrencilerin yurt dışına resim dersi almak için gönderildiği bilgisi var. Yine 2. Abdülhamid döneminde açılan Sanayi-i Nefise Mektebi’yle Türk resminin de temelleri atılmış olur. Kitap ilk Türk ressamlarından öne çıkan isimlerin ve bu isimlerin eserlerine dikkat çekerken aynı zamanda Türk resim sanatında resim geleneğini oluşturanları üç ayrı başlıkta inceliyor. 1914’ler olarak anılan ilk kuşak arasında Mehmet Agah Özbulan, Şevket Dağ, Mehmet Ali Laga, Sami Yetik, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Namık İsmail, Hikmet Onat gibi isimler öne çıkar. Ayrıca Belkıs Mustafa, Güzin Duran, Nazlı Ecevit, Fahrunnisa Zeid, Bedia Güleryüz, Füreya Koral gibi kadın ressamları da anmak gerekir.
Cumhuriyet’in ilanının ardından resmin de izlediği değişimin altı çizilen kitapta Cumhuriyet sonrası öne çıkan ressam kuşakları, yeni oluşumlar ve Türk resminin Ankara yolculuğu ele alınıyor. Kitapta Türk resim sanatının tarihsel seyri anlatılırken 1930’larda Beyoğlu’nda bir grup genç ressamın kurduğu D Grubu’na da ayrıntılı yer veriliyor.
1933 yılında açılan Onuncu Yıl İnkılap Sergisi Türk resim sergi geleneğinde öne çıkar. Yurt içi ve yurt dışı sergiler devlet politikası olarak benimsenir. 1930 ve 40’lı yıllarda ressamlar yurt içi gezilerine gönderilir ve buradan esinlenilerek yapılan eserler yine Türk resminde önemlidir. Kitapta ayrıca 1800’li yıllardan itibaren sanatçı yetiştiren heykele de özel bir bölüm açılmış. Çalışma resim sanatının 1950’lerden sonra gruplardan ziyade özgürleşerek kendine yol aldığına dikkat çekiyor ve bu dönemde yetişen sanatçıların dünyasına da ayna tutuyor. Özetle Türk resim sanatının dünü ve bugününe görsel ve biyografik bilgiler ışığında kaynak oluşturan titiz bir çalışma.